KUR'ÂN FONETİĞİ'NİN OLUŞUM ŞEKLİNİ BELGELEYEN HADÎSLER

Kur’ân metninin oluşumunun insan sözlerinin oluşumundan farklı yanlarını ve bu farklılığın sebep ve hikmetlerini belgeleyen bir çok hadîs-i şerîf rivâyet edilmiştir. Bu rivâyetlerden biri Übeyy b. Kâ'b'tan gelmiştir. Übeyy (R.A.) demiş ki:"Rasûlüllâh (s.a.s) Benî Ğıfâr suyunun başında bulunuyordu. Cebrâil (A.S.) O'na geldi ve:

"Allah sana, ümmetine Kur’ân'ı bir harf üzere okutmanı emr ediyor" dedi.
Rasûlüllâh (s.a.s):
(es'elüllâhe mu'Âfâtehü vemagfiratehü veinne ümmetiy la tüTiyKu zâlike): "Allah'tan afvü mağfiretini diliyorum. Onları bağışlamasını, sıkıntı ve zorluklardan korumasını istiyorum. Benim ümmetim buna güç yetiremez"
buyurdu. [Sunen Ebi Davud, Kitab es-Salat]

Hadîsin bir diğer rivâyeti de şöyledir: Rasûlüllâh (s.a.s) Cebrâil (A.S.)’a:

(inniy bu'Istü ilâ ümmetin ümmîyyîne fiyhimü-l-'Acûzü veşşeyhu-l-kebiyru vel-gulâmü vel-câriyehü verracülü-lleziy lem yaKra' kitâben KaTTa): "Ben okuma yazma bilmeyen (ümmî) bir kavme peygamber olarak gönderildim. Onların içerisinde yaşlı kadınlar var, ihtiyarlamış erkekler var, câriyeler var ve hiç kitap okumamış erkekler var. Benim ümmetimin buna gücü yetmez" buyurdu.

Cebrâil (A.S.) sonra ikinci kez Rasûlüllâh (s.a.s)'e geldi ve:

"Allah sana, ümmetine Kur’ân'ı iki harf üzere okutmanı emr ediyor" dedi.

Rasûlüllâh yukardaki sözlerini tekrarlayarak ümmetinin buna da güç yetiremeyeceğini söyledi. Sonra üçüncü kez geldi ve:

"Allah sana, ümmetine Kur’ân'ı üç harf üzere okutmanı emr ediyor" dedi.

Rasûlüllân (s.a.s) tekrar ma'zeret dileyerek ümmetinin buna da güç yetiremeyeceğini söyledi.

Sonra Cebrâil (A.S.) dördüncü defa geldi ve:

(inne-llâhe ye'müruke en tuKrie ümmeteke-l-Kur’âne 'Alâ Seb'Ati aHrufin feeyyemâ Harfin Karaû 'Aleyhi feKad eSâbû): "Allah sana, ümmetine Kur’ân'ı Yedi Harf (okuyuş) üzere okutmanı emr eyledi. Onlar, (bu Yedi Harften) hangisiyle okurlarsa okusunlar, kesinlikle isâbet kayd etmiş olurlar" buyurdu.

Bu hadîsin bazı tarîklerinde (rivâyetlerinde) de Rasûlüllâh (s.a.s)'e şöyle gelmiş:

"Cenâbu Hak: -Yâ Muhammed, ümmetine Kur’ân'ı Yedi Harf üzere okumalarını emr et... Zira bunda onlar için rahmet vardır, kolaylık vardır. Herbiri kendisinin kolayına giden kırâatle okusun" buyurdu.

Görülüyor ki Übeyy b. Kâ'b Kur’ân'ın tamamını ezberleyen ve toplanmasında görev alanlardan biri olmasına rağmen bu olaydan önce Kur’ân'ın Yedi Harf üzere nâzil olduğunu ve yedi türlü okuyuş çerçevesi içerisinde her hangi okuyuşla olursa olsun Kur’ân okunabileceğini bilmemektedir.

Müslim'in şârihi (açıklayıcısı) imâm En-Nevevî:
(feeyyemâ Harfin Karaû 'Aleyhi feKad eSâbû): "Hangi harf (okuyuş) 'le okurlarsa okusunlar doğruyu tutturmuş (doğru okumuş) olurlar"
kısmı hakkında şunları kayd etmiştir:

"Bunun mânâsı, senin ümmetin bu Yedi Harfin dışına çıkamaz. Onlar için bu Yedi Harf çerçevesi içerisinde seçme şansı vardır. Onların bu Yedi Harfin sınırları dışına taşmamak şartıyla arkalarından gelen nesillere aktarmaları vâcibtir."

Übeyy b. Kâ'b'ın rivâyet ettiği bir diğer hadîste de şöyle gelmiştir: "Übeyy demişki:
"-Biz mescidde idik. Bir adam geldi, benim bilmediğim farklı bir kırâatle Kur’ân okuyarak namaz kıldı. Sonra bir başka adam geldi. O da öncekinin kırâatinden farklı bir kırâatle okuyarak namaz kıldı. Namazlarımızı bitirdikten sonra adamların her ikisine de "Seni kim okuttu?" diye sordum. Her ikisi de: "-Beni Rasûlüllâh okuttu" dediler. Ben de: "-Beni de Rasûlüllâh okuttu, (ama sizin okuduğunuz şekilde değil)... (Gelin. aslâ) elimden kurtulamazsınız. Ben sizi mutlaka Rasûlüllâh (s.a.s)'e götü (rüp yüzleşti) receğim" dedim. Hepimiz birlikte Rasûlüllâh (s.a.s)'in huzûruna girdik. Ben Rasûlüllâh'a: "-Bu adam Kur’ân'ı, benim bilmediğim değişik ve garib bir kırâatle okudu. Öbürü de (aynı âyetleri) arkadaşının okuduğundan tamâmen farklı bir kırâatle okudu" dedim. Rasûlüllâh onlara okumalarını emr etti. Her ikisinin okuyuşlarınının sonunda da (aHsente): "Güzel okudun" ve(aSabte): "(Vahy-i ilâhîyi) tam tutturdun" buyurarak, farklı farklı olmasına rağmen her ikisinin okuyuşunu da uygun gördüğünü ortaya koymuş oldu.
Üstelik Übeyy'e öğrettiği kırâat bu ikisinin kırâatlerinden de farklı idi. Bu çelişkili durum karşısında Übeyy b. Kâ'b'ın kafası karıştı ve: "-Kalbime câhiliyye devrinde bile hissetmediğim korkunç bir şüphe düştü. Yüzüm kızardı. Rasûlüllâh beni saran duyguyu hissedince (allâhümme ezhib 'Anhü-şşekke .. allâhümme ahsiy 'Anhü şşeyTâne): "Ey Allahım ondan şüpheyi gider. Ey Allahım, Übey'den şeytanı uzaklaştır" diyerek mübârek eliyle göğsüme vurdu. (O anda) sanki korku ve dehşet içerisinde Allah Te'âlâ'ya bakıyormuş gibi oldum ve vucudumdan müthiş bir ter boşandı. Ardından Rasûlüllâh: "-Yâ Übeyy, bana Cebrâil gönderildi. O bana Kur’ânı bir harf üzere okumamın emr edildiğini söyledi. Ben ondan ümmetime kolaylık sağlamasını istedim. (Gitti geldi, sonra), iki harf üzere okumamın emr edildiğini söyledi. Ben (Cebrâil'in her gidip gelişinde) aynı isteği tekrarladım da sonuçta, (iKra'hü 'Alâ Seb'Ati aHrufin feleke bikülli raddetin radedtükehâ mes'eletün tes'elüniyhâ): "O'nu Yedi Harf üzere oku. Nitekim böylece senin tüm isteklerin tam olarak yerine getirilmiş bulunmaktadır" buyurdu.

Bu hadîsin bir başka aktarımında da şu metin farklılığı görülür. "Rasûlüllâh (s.a.s): (feeyyü zâlike Kara'tüm eSabtüm felâ tümârû fil-Kur’âni fein mirâen fiyhi küfrün): "Bu yedi kırâatten hangisiyle okursanız okuyun, isâbet etmiş, Allah’tan gelen vahyi tutturmuş olursunuz. Zira Kur’ân hakkında en küçük bir şüphe ve tereddüd göstermeyin. Çünki Kur’ân konusunda (düşülen her hangi bir) şüphe küfürdür, (insanı küfre götürür)." buyurmuştur.

Hadîsin buradaki metninde "mirâen" kelimesinin nekre (belirsiz) nesne olarak gelmiş olması, Kur’ân fonetiğinin aslâ "en küçük şüphe"yi ve Kur’ân metinlerinin kesinlikle "hiç bir tereddüd"ü götürmediğini göstermektedir.

[Dr. Ahmed tezinin 6. sayfasında "Gerçekten bu Kur’ân Yedi Harf üzere okunmak için indirildi. Herhangibir harf üzerine okursanız doğruyu tutturmuş olursunuz. Bu sebebten çekişmeyiniz çünkü bu küfre götürebilir hadisini nakletmekte ve 6. sayfadaki 14 nolu haşiye notunda referans olarak şunları vermektedir: [Ahmed ibni Hanbel, Musned, 4:169-70; Taberi, 1:44; Feth el-Bari, 9:21; İbni Kesir, Fadâ'il el-Kur’ân, 65.]

Dr. Ahmed yine tezinin 6. sayfasında şöyle demektedir:

Kur’ân'ın Yedi Harf üzerine indiğine dair o kadar çok hadis vardır ki bu sebebten Ebu 'Ubeyd el-Kasım İbni Sellem (224/838) bunları mütevatir hadisler olarak nitelendirmiştir.

Dr. Ahmed 15 nolu haşiyede referans olarak şunları yazmaktadır. [Neşr, 1:21; İtKan, 1:78. Gerçekten bu hadisleri nakleden Eshabın sayısının bu kadar çok olması Ebu Ubeyd'in bunları mütevatir olarak sınıflandırmasına sebeb olmuştur. Bu hadisi nakleden bu kadar çok Eshab'ın sayısına sonradan gelen nesiller arasında hiç rastlanmamıştır. Mamafih bu meşhur ve güzel bir hadistir. Bakınız ez-Zürkânî, Menâhil el-'Irfan, 1:132.]

Dr. Ahmed devamla müsteşrik Goldziher'in "Mezahib el-Tefsir el-İslami" adlı kitabının 54. sayfasında El Belevi'nin "Elif Bâ' 1:121"sını öne sürerek bu hadislerin Şâz olduğunu ve geçerli isnad'ları olmadığını iddia etmektedir demektedir.

Halbuki Ebu Ubeyd bütün o hadislerin içinden yalnız bir tanesini reddetmektedir. O da Yedi Harf için yedi değişik mânâda indi diyen hadistir. (Tezde sayfa 11'e bakınız). Bu hadisin dışındaki hadisleri mütevatir olarak nitelendirmiş ve onların yedi lehçeye işaret ettiğini söylemiştir. (Tezde sayfa 13'e bakınız.)

Süyûti (911/1505) bu hadisleri rivâyet eden Eshabın sayılarını saymış ve onların 20 olduğunu söylemiştir. [İtKan, 1:131. Süyûti İbn El Cezeri'nin eserini incelemiş ve onun 19 Eshabın ismini topladığını görmüştür. Süyûti bunlara iki tane daha ilave etmiştir. Bakınız Neşr, 1:21]

Bu gerçek diğer bir hadis tarafından desteklenmektedir. O da Hz. Osman'ın yukarıda 3-5 sayfa önce "Kur’ân'ın yedi farklı harfle indirilmesi" başlığı altında zikrettiğimiz hadistir.

[Neşr, 1:21. İbni Cezeri bu hadisin Hafız Ebu Ya'la tarafından Musned el-Kebir adlı kitabında nakledildiğini yazar. Ayrıca bakınız Süyûti İtKan, 1:131.]

Not: Burada geçen Hafız kelimesi Kur’ân'ı ezberleyen mânâsında değil yüz binden fazla hadisi ezberleyen büyük hadis âlimi mânâsında kullanılır. Yani Ebu Ya'la böyle büyük bir hadis âlimidir.

Yukarıdakilerden görüleceği üzere Dr. Ahmed müsteşrik Goldzihere gereken cevabı vermiştir.

Ebû Hüreyre'den rivâyet edilen diğer bir metninde de şu ifâdeler yer almıştır: "Bildiğiniz Kur’ân âyetleriyle amel edin bilmediklerinizi de bilenine götürün."

İbni Mes'ûd'dan gelen bir rivâyette de: "Biz, Rasûlüllâh (s.a.s)'e biriyle aramızda kırâat farklılığı bulunduğunu söyledik de, Rasûlüllâh şöyle buyurdu:
(innemâ ehleke min kâne Kableküm el-ihtilâfü iKraû küllün minküm kemâ 'Ullime): "Sizden öncekileri hiç kuşkusuz anlaşmazlıklar helâk etti. Hepiniz (Kur’ân'ı, öğretildiğiniz kırâatle) öğretildiğiniz gibi okuyunuz"
buyurdu.
İbni Mes'ûd da bu konuda: (küllü racülin minnâ yeKrau Hurûfen leyaKrauhâ SâHibühü): "Bizim her birimiz diğerimizin okumadığı bir okuyuşla (farklı bir kırâatle) okur" demiştir.

Bütün bu hadîsler ve bunların yanında sözü uzatmamak için aktaramadığımız onlarca hadîs ve yüzlerce delîl, Kur’ân fonetiği'nin kul fonetiğine benzemediğini açıkca ortaya koymaktadır. Kur’ân metninin oluşumu, ne kimsenin arzûsuna bırakılmış, ne de kimseye O'nun ne harfleri, ne harekeleri, ne sesleri, ne de sözleri ve söylenişleri üzerinde müdâhale yetkisi tanınmış ve ne de -Peygamber de dâhil- hiç kimseye böyle bir imkân verilmiştir. Hiç kimseye, O'nun kırâatlerinin ne oluşumunda, ne de okunuşunda ne kendi tercihiyle davranma ve ne de ifâdeleri üzerinde zerrece değişiklik yapma fırsatı verilmiştir. İşte bu şekilde farklı lafızlar içerisine farklı mânâların monte edildiği her bir âyeti, içerdiği kırâat farklılığı sayısınca artan sayıda âyet haline getiren metinler demek olan bu, Kur’ân'a özgü metin tespiti, farklı kırâatlerinin Cebrâil'in Rasûlüllâh'a getirdiği sesleriyle, bir tek titreşimi bile kaçırılmadan nesilden nesile aktarılmış, tevâtür denilen kesinlik mührüyle mühürlenmiş ve kırâat imâmlarının çeşitli te'lîfleriyle derlenmiştir.

Hz. Ömerden rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte de bu konu şöyle aydınlatılmıştır:

"Ömer b. Hattâb (R.A.)'den, demiştir ki: "-Rasûlüllâh (s.a.s) sağken Hişâm b. Hakîm b. Hızâm'ın Fürkân sûresini okuyuşunu dinledim. Bir de ne göreyim o, Rasûlüllâh'ın bana okutmadığı bir çok farklı okuyuş (harf)'larla okuyor. Namazda tepesine dikildim. Selam verene kadar sabr ederek bekledim (Namazını bitirince) yakasına sarıldım ve: "Bu sûreyi sana kim okuttu?" diye sordum. "O'nu bana Rasûlüllâh (s.a.s) okuttu" dedi. Ben: "-Yalan söylüyorsun, çünki Rasûlüllâh o sûreyi bana senin okuduğundan farklı bir okuyuşla okuttu" dedim. Onu yakasından tutup sürükleyerek Rasûlüllâh (s.a.s)'e götürdüm ve: "Yâ Rasûlellâh!. Ben bunun Fürkân sûresini, senin bana okutmadığın bir okuyuşla okuduğunu duydum" dedim. Rasûlüllâh: "-Onun yakasını bırak yâ Ömer" buyurdu. Ona: "-Oku yâ Hişâm" dedi. Hişâm sûreyi Rasûlüllâh'a benim kendisinden işittiğim şekilde okudu. Rasûlüllâh (s.a.s):(hâkezâ ünzilet): "Aynen böyle indirildi" buyurdu. Sonra bana: "-Oku Yâ Ömer" dedi. Ben de bana okuttuğu okuyuş şekliyle okudum. Rasûlüllâh yine: (hâkezâ ünzilet ...inne hâze-l-Kur’âne ünzile 'Alâ Seb'Ati aHrufin faKraû mâ teyessere minhü): "Aynen böyle indirildi... Bu Kur’ân Yedi Harf üzere inzâl edildi. Onlardan hangisi kolayınıza gelirse onunla okuyun" buyurdu.

Bu hadîsin Et-Taberânî'nin beyan ettiği bir varyantında da Hz. Ömer'in; bir adamın Ömer'in bildiği kırâatle uyuşmayan farklı bir kırâatle Kur’ân okuduğu, Ömer'in bu adamla Rasûlüllâh'ın huzûrunda muhâsamet (ağız kavgası) ettikleri ve adamın Rasûlüllâh'a: "Yâ Rasûlellâh, sen bana böyle okutmamışmıydın?" diye sorması üzerine Rasûlüllâh'ın "Evet" cevabını verdiği, Rasûlüllâh'ın bu cevabını işiten Ömer'in kalbine bir şey (şüphe)'in düştüğünü, Rasûlüllâh'ın bunu Ömer'in yüzünden anladığını ve Ömer'in göğsüne vurarak: (Allahümme eb'Id 'Anhü-şşeyTâne): "Ey Allahım, ondan şeytanı uzaklaştır" diye duâ ettikten sonra: (ünzile l-Kur’ânü 'Alâ Seb'Ati aHrufin küllehâ şâfin kâfin) : "Kur’ân Yedi Harf üzerine indirildi hepsi de şâfî ve kâfîdir", bir rivâyette de: (Savâbün eküllehe): "Hepsi de doğrudur" buyurduğu kayd edilmiştir.

Hz. Ömer'in hak karşısındaki çetinliğini, dîn konusundaki direncini iyiliği emir ve kötülüğü yasaklama husûsundaki ta'vîzsizliğini herkes bilir. Kur’ân'ı değişik bir okuyuşla okuduğunu gördüğü ve kendi kafasından Rasûlüllâh'tan işitilmedik bir kırâat tarzı uydurduğu düşüncesine kapıldığı için Hişâm (R.A.)'a yapmadığını bırakmamıştır. Hişâm'ın yakasını toparlayarak âdetâ sürüye sürüye Rasûlüllâh'a getirmiş ve Rasûlüllâh'ın huzûrunda bile yakasını bırakmayarak sıkboğaz etmiştir. Bu durumu gören Rasûlüllâh (s.a.s) de Hz. Ömer'in bunu, sırf Kur’ân'ı müdâfâ uğrunda ve kimsenin O'nu tahrîf ve tashîfe kalkışmasına tahammül edemediğinden yaptığını bildiği için onun bu katı davranışına karşı olumsuz bir tavır almamıştır. Çünki Ömer'in o gün için Kur’ân'ın Yedi Harf üzere nâzil olduğundan habersiz olduğunu anlamıştır. Nitekim Ömer, ilk müslümanlardandır. Hişâm ise Mekke Fethi sırasında müslüman olmuştur. Dolayısıyla Hişâm'ın öğrenmiş olduğu Kur’ân metni ile Hz. Ömer'in okuduğu Kur’ân metninin biribirinden farklı olması tabiîdir.

Çünki Rasûlüllâh (s.a.s), Cebrâil (A.S)'ın kendisine öğrettiği farklı kırâatlerin hepsini her sahâbîye aynı zamanda öğretmiş değildir. Üstelik Kur’ân henüz nüzûl halinde olduğu için farklı kırâat ve vecihleriyle âyet-i kerîmeler hâlen inmeye devam etmektedir. Bu kırâatlerin hepsinin doğru ve her biri kâfî ve şâfî olduğu için bazı sahâbilere bir kırâati, bazılarına da öbür kırâati öğretmekle yetinmiştir. Bu durumda Hz. Ömer önceleri nâzil olan kırâat şekliyle metni ezberlemiş, Hişâm ise daha sonra gelmiş değişik kırâatle ezberlemiş, böylece bu iki kırâatin biri Ömer, diğeri Hişâm tarafından muhâfaza edilmiştir. Hadîs-i şerîfteki (küllehâ şâfin kâfin): "Hepsi de şâfî ve kâfîdir" ifâdesi, mütevâtir kırâatlerden herhangi biriyle yetinilebileceği, namaz kılınıp ibâdet edilebileceği ve (küllehâ Savâbün): "Hepsi de doğrudur" ifâdesiyle de bütün farklı kırâatlerle ibâdet edilebileceği gibi bunların, Kur’ân-ı Kerîm'in tefsîr ve yorumunda paylarının bulunduğuna da açık delîl olsa gerektir.

(73:20 faKraû mâ teyessera mine-l-Kur’âni): "Kur’ân'dan kolayınıza geleni okuyun"

âyetindeki "kolayınıza gelen" le murâd buyurulan ise, kırâatin keyfiyeti değil, miktarı olsa gerektir.

*****

Bu yazı www.multimediaquran.com sitesinin sahibi Hacı Mehmet Bahattin Geçkil tarafından yazılmıştır.